Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Demans ve Yeni Umutlar: Antibiyotikler ve Aşılar

Demans, genellikle ileri yaşlarda görülen ve hafıza, düşünme becerileri gibi bilişsel yetilerde gerilemeye yol açan bir durumdur. Dünya genelinde hızla artan demans vakaları, bilim insanlarını bu hastalığı önlemek, erken teşhis etmek ve etkili bir şekilde tedavi edebilmek için farklı çözümler aramaya itiyor. Günümüzde demans vakalarının 2050 yılına kadar 153 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Son yapılan çalışmalar, halihazırda kullanılan antibiyotiklerin, antiviral ilaçların ve hatta bazı aşıların demans riskini azaltmada umut vaat ettiğini gösteriyor. Peki, bu ilaçlar gerçekten çare olabilir mi? İşte bilimsel bulguların ışığında elde edilen sonuçlar. Aşılar ve Antibiyotikler Demansı Azaltabilir Mi? Birleşik Krallık'taki Cambridge ve Exeter üniversitelerinden araştırmacılar, dünya çapında 14 farklı çalışmanın sonuçlarını inceleyerek demans ve bazı ilaçlar arasındaki ilişkiyi ele aldı. Bu çalışmalarda 130 milyon kişinin sağlık verileri analiz edildi ve bunlardan 1 milyonunun demans...

Marburg Virüsü Hastalığı

Marburg Virüsü: Nadir ve Ölümcül Bir Tehdit Marburg virüsü, Filoviridae ailesine ait nadir ve ölümcül bir RNA virüsüdür. Ebola virüsü ile yakın akraba olan bu patojen, insan ve primatlarda kanamalı ateşe neden olur. Virüs, ilk kez 1967 yılında Almanya'nın Marburg ve Frankfurt şehirleri ile o zamanki Yugoslavya'nın Belgrad şehrinde tanımlanmıştır. Bu salgında, Uganda'dan ithal edilen enfekte Afrika yeşil maymunları ile temas eden laboratuvar çalışanlarından 31 kişi enfekte olmuş ve yedisinin hayatını kaybettiği rapor edilmiştir. Tarihçe ve Salgınlar Marburg virüsü salgınları, 1967 yılındaki ilk olaydır ve Afrika kıtasında çeşitli bölgelerde tekrarlanmıştır. En önemli salgınlar aşağıdaki gibidir: 1998-2000, Kongo Demokratik Cumhuriyeti : 154 vaka, 128 ölüm. 2004-2005, Angola : 252 vaka, 227 ölüm (yaklaşık %90 fatalite oranı). 2012, Uganda : 15 vaka, 4 ölüm. 2023, Ekvator Ginesi ve Tanzanya : Ekvator Ginesi'nde 16 vaka (12 ölüm), Tanzanya'da ise 8 vaka (5 ölüm). Afrika...

Kediler ve Şizofreni: Bir Gizemin İzinde

  Kediler, yüzyıllardır insanların hem en sevimli dostları hem de mit ve efsanelerin başkahramanları arasında yer almıştır. Ancak bu sevimli dostlarımızın, ciddi bir zihinsel bozukluk olan şizofreniyle bağlantılı olabileceği fikri, ilk kez 1995'te yapılan bir çalışmayla gündeme gelmiştir. O dönemde, kedilerde bulunan Toxoplasma gondii (T. gondii) adlı bir parazitin, şizofreni riskini artırabileceği öne sürülmüştü. Peki, bu bağlantının bilimsel dayanakları nedir? Kediler gerçekten şizofreniye neden olabilir mi, yoksa bu yalnızca bir şehir efsanesi mi? Toxoplasma Gondii: Sessiz Parazit Toxoplasma gondii , çoğunlukla kedilerde bulunan ve insana çiğ et, kirli su veya kedi dışkısıyla temas yoluyla bulaşabilen bir parazittir. İnsan vücuduna girdiğinde, özellikle beyin gibi hayati organlarda kistler oluşturabilir. Bu kistler, erken dönemde genellikle belirgin semptomlara neden olmaz. Ancak bazı araştırmalar, bu parazitin beynin işleyişini etkileyebileceğini ve bazı bireylerde şizofreni g...

Viyana Psikanalitik Topluluğu ve Psikiyatrinin Tarihsel Dönüşümü

  Viyana Psikanalitik Topluluğu ve Psikiyatrinin Tarihsel Dönüşümü Viyana Psikanalitik Topluluğu (Wiener Psychoanalytische Vereinigung), modern psikiyatrinin en etkili hareketlerinden biri olan psikanaliz akımının temelini atan bir organizasyondur. Sigmund Freud tarafından 1902 yılında kurulan bu topluluk, insan zihnini anlamada devrim niteliğinde bir yaklaşımı savunmuş ve psikiyatrinin bilimsel, klinik ve kültürel boyutlarında derin etkiler bırakmıştır. Bu makalede, topluluğun tarihsel gelişimi, temel katkıları ve psikiyatrideki önemine değinilecektir. Kuruluş ve İlk Yıllar 1902 yılında Sigmund Freud, çalışmalarını destekleyecek bir grup akademisyen ve klinisyenle bir araya geldi. İlk başta "Çarşamba Günleri Psikoloji Toplantıları" adı verilen bu küçük grup, Freud'un dairesinde bir araya gelerek psikanaliz teorilerini tartışıyordu. Bu toplantılar, 1908'de resmi olarak Viyana Psikanalitik Topluluğu adıyla organize bir yapıya dönüştü. Freud’un "bilinçdışı" te...

Eugen Bleuler ve Şizofreni: Tıbbi ve Tarihi Bir Bakış

 Eugen Bleuler, psikiyatri tarihinde devrim yaratmış bir isimdir. 20. yüzyılın başlarında zihinsel sağlık anlayışında önemli değişimlere öncülük eden Bleuler, özellikle "şizofreni" terimini ortaya atması ve bu bozukluğun dinamiklerini tanımlamasıyla tanınır. Bu makalede, Bleuler’in çalışmaları hem tıbbi hem de tarihi açıdan incelenecek ve onun modern psikiyatriye olan etkisi ele alınacaktır. Tarihsel Arka Plan Bleuler’in kariyeri, zihinsel sağlık hastanelerinin daha insancıl bir şekilde yönetilmeye başlandığı bir dönemde gelişti. 1857’de İsviçre'nin Zollikon kentinde doğan Bleuler, Bern Üniversitesi’nde tıp eğitimi aldıktan sonra, Zürih Üniversitesi’nde psikiyatri profesörü olarak görev yaptı. Ayrıca, 1898-1927 yılları arasında Zürih’teki Burghölzli Psikiyatri Hastanesi'nin müdürlüğünü yürüttü. yüzyılın sonlarında, şizofreni bugün bildiğimiz adıyla değil, "dementia praecox" (erken bunama) olarak biliniyordu. Bu terim, Emil Kraepelin tarafından ortaya atılmış...

Psikoz: Mitolojiden Modern Tıpa Yolculuk

 Psikoz, bireyin gerçeklik algısını kaybettiği, sanrılar, halüsinasyonlar ve bilişsel bozukluklarla karakterize edilen ciddi bir ruhsal hastalık durumudur. Psikozun kökeni, etimolojik olarak eski Yunanca’da "ruh" veya "zihin" anlamına gelen psyche kelimesine dayanmaktadır. Bu terim, eski Yunanlıların nefesin yaşam gücü olduğuna ve ölümle birlikte ruhun bedenden ayrıldığına dair inançlarına ışık tutmaktadır. Bu makalede psikozun mitolojik kökenlerinden modern psikiyatrik yaklaşımlarına kadar olan tarihçesi ve güncel örneklerle açıklamaları ele alınacaktır. Mitolojik Kökenler ve Antik İnançlar Eski Yunan mitolojisinde, psyche sadece ruhsal değil, aynı zamanda yaşamın kendisiyle ilişkilendirilmiştir. Örneğin, Yunan mitolojisinde Psyche , ruhu ve insan zihnini temsil eden bir figürdür. Psyche’nin hikayesi, aşk ve ruhun bir araya gelişini anlatırken, ruhsal acı ve iyileşme süreçlerini de simgeler. İnsanların gerçeği algılama biçimindeki değişimlerin, tanrılar tarafında...

Hipokondriyazis: Sağlık Kaygısının Psikolojik Temelleri ve Tedavisi

 Hipokondriyazis, bireyin kendi sağlığıyla aşırı derecede meşgul olduğu ve genellikle önemsiz veya doğal kabul edilen fiziksel belirtileri ciddi bir hastalığın işareti olarak algıladığı bir ruhsal bozukluktur. Bu durum, bireyin yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürebilir ve günlük işlevselliğini olumsuz etkileyebilir. Hipokondriyazis, tıbbi bir güvenceye rağmen kaygıların devam etmesiyle karakterize edilir. Bu makalede, hipokondriyazisin belirtileri, nedenleri, tarihsel arka planı ve modern tedavi yöntemleri ele alınacaktır. Hipokondriyazisin Belirtileri Hipokondriyazis, genellikle aşağıdaki belirtilerle kendini gösterir: Aşırı Sağlık Kaygısı: Birey, hasta olduğuna dair sürekli bir korku ve endişe taşır. Belirtileri Abartma: Küçük ağrılar, sızılar veya bedensel duyumlar ciddi bir hastalığın kanıtı olarak yorumlanır. Tekrarlayan Doktor Ziyaretleri: Birey, sağlığı hakkında sürekli güvence arayışı içinde sık sık doktora gider. Tıbbi Güvencenin Yetersizliği: Doktorlardan alınan "sa...